Bir yanlış anlaşma olduğunu söylemek istedi, ama sonra vazgeçti. İçgüdüleri onu asla yanıltmamış-tı. Kate Oakley çocuğu zorluk çıkartmadan vereceğe benzemiyordu. Korumak istercesine minik bebeğe sıkı sıkı sarılmıştı.
David YVilder şayet mahkemede Kate Oakley’in uygunsuz bir vasi olduğunu kanıtlayabilirlerse, çocuğun velayetini onun elinden alabileceklerini söylemişti. Aynı evde onlarla birlikte yaşayıp, kadını gözlemek Garrick’e çok iyi bir fırsat gibi görünüyordu.
Hiç tanımadığı bir erkeği dokuz aylık bebeğe dadı diye tutan bir kadın hakkında mahkemenin vereceğini karan merak etti.
Kate onun yüzüne bakınca adamın kendisine, çok soğuk bir biçimde garip garip gülümsediğini gördü. Ve bir an Michael’i kucaklayıp, adama çekip gitmesini söylemeyi düşündü.
İçinden, kendine hakim ol, diye söylendi.. Adam umduğundan çok daha erkeksiydi ve Kate kendisini rahatsız eden şeyin bu olduğunu keşfetti.
Garrick ceketini çıkartıp, ustalıkla gömleğinin kollarını sıvarken, Camilla’nın aklına uyup minik Michael’e erkek bakıcı tutmakla hata ettiğine, bir kez daha inandı.
Garrick ise, içinden şans yıldızına teşekkür ediyordu. O kadar çok çocukla haşır neşir olmuştu ki, bebeğe banyo yaptırmak onun için işten bile değildi.
Garrick kendi kendine, Kate Oakley belki minik bir bebeğe nasıl bakılacağını, senin kadar bilmi-vordur, diye düşündü.
Dosyasında okuduklanyla, gözünde daha katı, daha sinir bozucu bir kadın canlandırmıştı. Fakat onu düşündüğünden farklı bulmuştu…
Garrick, Mıchael’i kucağına alıp giysilerini çıkartmaya başladı.
Kate sessizce onun hareketlerini izliyordu. Mic-hael ayaklarını sallayıp, adamın elinden kurtulmaya çalışınca, gizlice sevindi. Adam Michael’in giysilerinin iliklerini bulabilmek için epey zorlandı, ama doğrusunu söylemek gerekirse, çocuğu büyük bir şefkat ve sevgiyle tutuyordu. Güçlü elleriyle beceriksizce bebeğin giysilerini çıkartmaya çalışırken, Kate gülmemek için arkasını döndü.
Diğer yandan, bir ailesi olduğu günlerin anılan gözlerinin önünde canlanmıştı. Annesiyle babasının onu terk edip tüm dünyasını yıktıklarını… hiçbir açıklamaya, uyarıya gerek duymadan yaşantısından çıkıp gitmelerini anımsamıştı.
Michael’in sidikli bezini çıkartırken adamın hafifçe yüzünü buruşturması Kate’nin gözünden kaçmadı ve onun daha önce bu kadar küçük bir çocuğun bakıcılığını üstelenmediğinden kuşkulanmakta haklı olduğunu düşündü.
Daha fazla beklemesine gerek yoktu. Michael’i onun elinden almak için uzanarak adama gülümsedi.
Ama adam çocuğu vermedi.
“Yaşına göre biraz ufak tefek, değil mi? Prematüre mü doğdu?”
Michael’in prematüre doğduğunu Garrick çok iyi biliyordu, ama sözlerinin Kate’de şaşkınlık yarattığını yüzünün ifadesinden anladı.
Kate, “Evet,” diye onu doğruladı.
Garrick için için gülerek Michael’i kucaklayıp banyo küvetinin içine oturttu. Omuzunun üstünden Kate’ye, “Babası?” diye sordu. “Michael’in yaşantısında onun rolü ne?”
Kate, “Michael’in annesiyle babası öldü,” diye mırıldandı.
Garrick onun yüzünün renginin kaçtığını görünce bu soruyu sorduğuna pişman olmuştu. Jenni-fer ile birbirlerine çok yakın olduklarını biliyordu. Dosyadaki raporda bunu okumuştu; ne de olsa, kimsesiz çocuklar yurdunda, birlikte büyümüşlerdi. Ama Garrick rapordan Kate’nin diğer insanlara fazla duygusal yaklaşmadığı izlenimini edinmiş, Michael’in sorumluluğunu istemeden yüklendiğini düşünmüştü.
Bütün bu yorumlan kendi istediği şekilde yapmış olduğunu düşündü. İlk kez, yanılıyordu.
“Sizin öz çocuğunuz değil, öyle mi?” diye sakin bir sesle sordu.
Kate Michael’i düşündüğü zaman, onun kendi çocuğu gibi sevdiğini fark etti. Yalnızca Jennifer’e duyduğu vefa borcu değildi… Michael’i seviyordu.
Panik dalgası tüm benliğini sardı… bir yabancının duygularını harekete geçirmesi sinirini bozmuştu. Michael söz konusu olduğu zaman duygulanna gem vuramıyordu.
Kate adamın, “Özür dilerim, sizi üzmek istememiştim,” dediğini duydu. “Herhalde çocuğun annesinin ya da babasının akrabasısınız. Ama size hiç benzemiyor.”
Kate öfkeyle nefesini tuttu. Adama gitmesini
söylemek istiyordu. Böyle sorular sormaya, yaşantısını eşeleyip deşelemeye hakkı yoktu. Sonra tepkilerini kontrol altına aldı ve onun sadece işini yaptığını, Michael hakkında bilgi toplamak istemesinin çok doğal olduğunu kendine anımsattı.
Derin bir nefes alıp, elinden geldiğince sakin olmaya gayret gösterdi. “Michael ile kan bağımız yok. Çok yakın bir arkadaşımın çocuğu. Arkadaşımla kocası bir trafik kazasında öldü.”
“Çok üzüldüm,” dedi Garrick. “Bekar bir kadının yaşantısına beklemediği anda bir çocuğun girmesi… sizin için çok zor olmalı. Bebeğin kimsesi yok mu?”
Yine derinleri deşelemeye başlamıştı, fakat Ka-te ona cevap vermek zorunluluğunu duyuyordu. Kısaca, “Hayır yok,” dedi. “Jennifer ve ben… ikimiz de kimsesiz çocuklar yurdunda birlikte büyüdük. Jen-nifeKin kocası, Alan, tek çocukmuş. Onun da annesi babası ölmüş ve, sanırım, çok uzak bir akrabası varmış… ikinci derecede bir kuzen,” dedi.
Garrick, kendisinden söz edildiğine aldırmadan, “Anlıyorum,” dedi.
Kate’nin öz güvenini hafifçe sarsmak için eline bir fırsat geçmişti. Minicik bir bebeğe aile hayatını temin etmesinin olanaksız olduğunu söylemeliydi… Michael’i sıcak bir aile yuvası ortamında yetiştirecek birisine vermesini önermeliydi.
Ne olursa olsun… evlilik kurumuna ne kadar karşı çıkarsa çıksın, kendi anne ve babasının mutlulukları şüphe götürmezdi… ve çocukken ona verdikleri sevgi ve güveni hiçbir şey asla yıkamazdı.
Kate’nin gözlerini gölgeleyen kuşkulan çok basit birkaç cümleyle körükleyebilirdi… Michael’e doğ-
ru dürüst bir aile hayatı yaşatamama korkularını ve şüphelerini güçlendirebilirdi.
Fakat Garrick bunu yapamayacağını hissetti. Aşın duygusal davrandığını fark ederek, ona karşı kullanmak istediği silahın birdenbire ters teptiğini anladı.
Garrick böyle davranamazdı. Onun gözlerinin içine bakınca gururlu, yalnız bir çocuğun umutsuzca her şey yolundaymış gibi davranmaya çalışmasını… küçük dünyasının yıkılmadığını… tekbaşına kalmadığına inanmaya çabalamasını… görür gibi oldu.
Ona ne oluyordu? Nesi vardı? Herhalde aklını yitiriyordu.
Alçak bir sesle, “Çocukluğunuzda çok güçlük çekmiş olmalısınız,” diye konuşmaya başladı. “Mic-hael’in sizin için ne kadar büyük anlam taşıdığını anlıyorum.” Kendi kendisine bu sözleri söylediğine inanamıyordu. Elini uzatıp onu okşayarak teselli etmek isteğine güçlükle karşı koydu.
Bu işi kabul edecekti. Garrick çıldırmış olduğunu düşünüyordu.
Çocuk bakıcısı… eğer basının kulağına gidecek olursa başına neler geleceğini de mi düşünmüyordu?