Home » antalya escort » Alanya Escort Bayan » uçup giden hayallerim -2 bölüm

uçup giden hayallerim -2 bölüm

2

 

 

 

 

uçup  giden hayallerim -2bölüm 

yoksa Gelmeyecek Mi?

Saat on ikiye geliyordu. İzmit’ten geç vakit dönmüş bile
olsa uyanmış olmalıydı. Beş dakikada bir saate bakıp duru-
yordum. Onu aramayı düşündüm ama sonra vazgeçtim. Din-
lenmesi için de ona biraz daha zaman tanımalıydım.
Geçmek bilmeyen yarım saatlik bir zamanın ardından te-
lefonumun tuşlarına bastığımda vücudum heyecandan titre-
meye başlamıştı. Kanımın damarlarımdan nasıl hızlı aktığını
hissedebiliyordum. Telefon açılıp da onun sesini duyduğum-
da vücudumdaki yangın artmıştı. Ona ilk dokunduğum an ka-
dar heyecanlıydım yine.
“Beşiktaş’tayım üç saatlik bir işim var bitirince seni ara-
rım,” diyordu, yılgın bir ses tonuyla.
“Öyleyse bugün seni görebileceğim,” diye heyecanla ba-
ğınyordum. “Dün gece seni çok bekledim ama olsun. Üç sa-
at sonra yanımda olacaksın ya!” diye nazlı bir ses tonuyla de-
vam ettim.İşte beklediğim gibi olmuştu. Bugün onu görecektim.
Doğrusu bu süpriz olmamıştı benim için.
Dünden hazırlıklar yapmıştım. Evi baştan aşağı elden ge-
çirmiş, kırmızı nevresimleri takmış, banyoyu, yatak odasını,
bütün evi yeniden düzenlemiştim. Her tarafa mumlar, güzel
kokulu çiçekler koymuştum. Kokusu eve sinmesin diye hiç
sigara içmemiştim. Bir şişe kırmızı şarap almış, yanında sıcak
ve soğuk aperatifler hazırlamıştım. Kısacası hiçbir ayrıntıyı
gözden kaçırmamıştım.
Onun yanındayken sakarlaşıyor, yaramaz çocuklar gibi
davranıyor, neredeyse kucağından hiç inmiyordum. Doğru
düzgün cümle bile kuramıyordum. Başladığım bir konuyu ya
bitiremiyordum ya da konunun başını atlayıp sonuna geliyor-
dum. Hatta ilgisiz konulara geçtiğim bile oluyordu. Bir gün,
ciddi bir konu için fikrini almak istediğimde dakikalarca ko-
nuşup sonuçta hiçbir şey anlatamamıştım.
Sonra ikimiz de bu duruma katıla katıla gülmüştük.
Vakit geliyordu, “Üç saat,” demişti. Hâlâ biraz zamanım
vardı. Bu da kuaföre gidebilmem için yeterli bir süreydi. Ev-
den çıkıp kuaförün yolunu tuttum. Kendinden dalgalı saçları-
mı buklelere ayırıp aralarına boncuklar takmak kuaförün faz-
la zamanını almamıştı. Bu kadar ciddi hazırlıktan sonra saç-
larım biraz çocuksu olmuştu ama olsun, çok şirin görünüyor-
dum.
Eve dönerken gülümsüyordum. Sokağımın başında du-
ran çiçekçi kıza selam verip ayak üstü sohbet ettim. Tanıdı-
ğım ya da tanımadığım herkese selam vermek hatta; “Bu gün
çok mutluyum,” diye bağırmak geliyordu içimden.
Sokağı hızlı adımlarla yürüyüp oturduğum apartmanın
açık duran bahçe kapısından içeri girdim. Koşar adımlarla da-
iremin kapısına vardığımda cebimdeki anahtarı telaşla çıka-
rıp kapıyı açtım.
Bir kadın ve bir erkek figürlerinden oluşan, girişteki vit-
ray panoyu geçip salondan başlayarak bütün evi tekrar göz-
den geçirdim.
Mumlar, çiçekler her şey hazırdı. Masayı özenle hazırla-
dım. “Şarabı ve kadehleri de koyarsam tamamdır,” dedim se-
vinçle el çırparak.
Artık beklemekten başka yapabileceğim bir şey kalma-
mıştı. Ama yine de son kontrolümü yapmak üzere şöyle bir
dolaşırken yan odada açık bıraktığım bilgisayarı fark ettim.
Çoğunlukla gün boyu açık duruyordu ama bugün ihtiya-
cım olmayacaktı. Kapatmak için koltuğa oturduğumda son
bir kez e-maillerimi kontrol etmek istedim. Aceleyle gelen
mesajlar kutusunu açtım. Kerem’den mail gelmiş.
“Bir mesajiniz vaaaaaaaaaaaaar” diye yazmış ve sonuna
gülümseyen bir surat eklemişti.
Sevimli bir şeyler göndermişti besbelli. Yine içim titre-
meye, kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Bir çırpıda gelen
mesajlar kutusunu da açtım “Kerem” yazan yeni mesaji seçip
bir solukta okudum.
Sonra bir kez daha, bir kez daha…
Anlayamıyordum.
Okudukça sanki farklı anlamlar bulacakmışım ümidiyle
tekrar tekrar bıkmadan okudum… okudum. Zaman durmuş
ve ben öylece hareketsiz kalmıştım.
Daha birkaç dakika önce damarlarımda deli gibi dolaşan
kanımla beraber beynim de durmuş gibiydi. Hiçbir şey düşü-
nemiyor, sadece anlamsız boş gözlerle ekrana bakıp duruyor-
dum. Dünyama derin bir sessizlik hakim olmuştu. Zamanın
herhangi bir parçasında herhangi bir nesne gibi asılı kalmış-
tım.
Başım dönüyordu, titreyen ellerimi birbirine kenetlemiş-
tim. Çok üşüyordum. Vücudum bir buz kalıbının içine girmiş
gibiydi.
Bütün algılama yeteneğimi toplamaya çalışarak yazdık-
larını tekrar okudum.
Sevgili Fare,
Bir dağ olarak seni doğurmanın getirdiği sorumluluk ve
beklentileri karşılayamadığımdan; varlığımla ilgili senin ar-
zuladığın düzenlemeleri yapamadığımdan; içeriğimle ilgili
hoşlandığın taraflarımı sana iletememekten ve her şeyden
öte bunları oldukça uzunca bir süre de yapamayacağımı bil-
diğimden; doğurgan dağ rolümden istifa ediyorum.
Bununla beraber bir dağ ve fare arasında olabilecek yu-
karıda belirttiğim akrabalık dışında kalan diğer paylaşım or-
tamlarının muhafaza edilebileceği kadarının istifademize
açık olduğunu da memnunlukla belirtmek isterim.
Bir mail, sadece bir mail… Bugün evime, onun yerine
misafir olan soğuk bir mail. O ilk gecenin sonunda yazdığım
derin duygularımın üzerine resmi bir dille yazılmış kanun
hükmünde kararname gibi bana hiçbir söz hakkı tanımayan
bir mail.
Oysa şu an onun kucağında, ona sarılmış durumda; “Se-
ni çok özledim, seni çok seviyorum,” diye fısıldamam gerek-
miyor muydu? Onun da bana; “Ben de seni özledim. Hem
ben seni daha çok seviyorum. İyi ki birbirimizi bulmuşuz,”
demesi gerekmiyor muydu?
Hep böyle olmuyor muydu?
“Ben senin öbür yarınım,” diyordu ısrarla. Haklıydı da, o
benim öbür yarımdı. Şimdi, ortadan ikiye yırtılmış bir sayfa
yazı gibiyim ve bende kalan parçayı okuyamıyorum.Bir Sonraki Gün
Kafamın içinde yığınla soru, ağzımda içtiğim onca siga-
ranın neden olduğu acımsı bir tat, yerçekiminin olmadığı bir
boşluğun içinde dönüp duruyorum. Sanki gözlerimi açarsam
her şey yeniden başlayacak gibi. Yeni günle yüzleşmek iste-
miyorum ya da yeni günün getirecekleriyle.
Bu nedenle olsa gerek dün gece, onunla uyanmayı düşle-
diğim yatağıma gitmek yerine çalışma odasındaki kanepeye
bırakmıştım kendimi. Ne gözlerimi açmak ne de yataktan
kalkmak istiyorum; sonsuza kadar öylece kalmak.
Kapının zili çalıyor. Her kimse birazdan gider nasıl olsa
diye geçiştirip kendi dünyama dönüyorum yine. Tekrar tekrar
çalan zile dayanamayıp hışımla kapıyı açıyorum.
“Merhaba,” diyor Müge biraz mahcup bir edayla. “Yan-
lış bir zamanda gelmedim umarım.” Kısa bir şaşkınlıktan
sonra girişteki saate göz atıyorum.

 

Leave A Reply